Erhan Işıl'dan - Beykoz'da Bir Tapu Oyunu
1957 yılında Maliye Teftiş Kurulu Başkanlığından bir yazı geldi. İstanbul'un Beykoz ilçesinde büyük bir arazinin satış işleminde yasalara aykırılık iddiası bulunduğu belirtiliyordu ve bu konunun araştırılması emrediliyordu. Yazının ek belgesi, Devlet Bakanı tarafından imzalanmış bir onay yazısı idi. Bu belgede, olayın Maliye Müfettişleri'nce araştırılması onayı vardı. Başbakanlığa sunulmuş ve oradan Maliye Bakanlığı'na gönderilmişti.
Olayın yasal açıdan incelenmesi çok kısa sürdü. Arazi, 1905 yılından beri bir Avrupa devletinin uyrukluğundaki kişilere aitti. Bu kişiler yabancı ve yurt dışında mukim oldukları için, o zaman yürürlükte olan kambiyo yasal düzenlemelerine göre taşınır ve taşınmaz malları serbestçe satılamazdı. Satış izni verildiği de pek görülmemişti. İzin alınmış olsa bile, satış bedellerinin hatta o malların gelirlerinin T.C. Merkez Bankası'nda bloke edilmeleri yasa emri idi.
Çalışmaya İstanbul Kambiyo Müdürlüğü'nden başladım. Böyle bir izin yoktu. Tam tersine olarak, anılan merci Beykoz Kaymakamlığı'na bu arazinin satılamayacağını bir yazı ile bildirmişti. Beykoz Tapu Sicili Muhafızlığına gidip dosyayı inceledim. Kambiyo Müdürlüğünün yazısı dosyada idi. Ne var ki, yasal hükümlere ve bu yazıya rağmen arazi satılıvermişti. Araziyi gidip gördüm. Tamamı İstanbul boğazına bakan ve tapu kaydına göre yaklaşık (250) dönüm (250.000 m2) yüzölçümlü çok güzel eğilimli bir yamaçtı. Satış işlemini incelediğimde bunun Muhafız değil, Muhafız Yardımcısı tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Resmi belge olan "Yevmiye defteri"ne baktım. Muhafız, işlemin yapıldığı gün için kaymakamdan yazılı izin almış ve bunu deftere özenle işlettirmiş. Dosyada, geçmiş yıllara ait yazışmalarda bile ne bir parafı ne bir imzası var. Kısa süre önce emekliye ayrılmış olan Muhafız'ı davet ettim. Çağrıma, memur terbiyesi gereği uyduğunu ve böyle bir arazi hakkında bilgisi olmadığını söyledi. Bu son söz, yeterince kuşku uyandırıcı idi, zira buna pek olanak yoktu. Muhafız hakkında bilgi edinmem kolay oldu. Kendi çevresi dahi "hayli zenginleşmiş" olduğunu belirtiyordu. Muhafız yardımcısının durumunu öğrenmek istedim ve evinin bulunduğu Beşiktaş'daki mahallenin muhtarına gittim. İlçeye yeni atanmış bir memur olduğunu ve kiralık ev aradığımı söyleyip muhtardan yardım rica ettiğimde bir ara sözü Muhafız yardımcısına getirdim. Muhtar, "Ne evi? Kendisi zaten kiracı." dedi ve ayrıntılı bilgi verdi. Esnaftan, polisten ve komşulardan toplanan bilgiler birbirini doğruluyordu. Keder verici bir tablo ortaya çıktı. Muhafız yardımcısının yıllardır ağır hasta bir karısı ve akıl hastası bir kızı vardı. Geçim derdi büyüktü fakat "efendi insan"dı.
Araziyi satın almış görünen iki kişiyi araştırmak istedim. Tanıyan yok. Bilinebilen adreslerinde de o isimde sokak yok. Zaten onlar da bir hafta sonra araziyi "gerçek alıcılar"a satıvermişler. Böylece, gerçek alıcılar "iyi niyetli üçüncü kişi" konumuna girivermişler.
Sıra ifade almaya gelmişti. Beykoz Vergi Dairesi'nden zabıt katipliği için bir görevli rica ettim. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun gereklerini yaptıktan sonra sorulara ve yanıtlara başladık. Bir sorum, "Kambiyo Müdürlüğünün yazısı, satış günü başka bir işlemle ilgili olarak örneğin incelenmek veya suret çıkarılmak için dosyadan alınmış olabilir mi?" şeklinde idi. Yanıt ise, “Hayır olamaz. Ben dikkatsizlik etmişim" şeklinde oldu. Durum apaçık anlaşılmıştı. Aynı soruyu üç kez sordum, üç kez yanıt geldi, "sana tuzak kurulmuş" da denmez ki. Çok uğraştıktan sonra adamcağıza "Böyle bir yazı yoktu. Görmedim." dedirtebildim. Eski yönergelerimizden bir tanesinde Maliye Müfettişleri için "aşık-ı hürriyet... aşık-ı adalet..." diye bir niteleme öğretisi vardır.
"Takipsizlik" sonuçlu raporu yazarken, adalet duygusunun verdiği vicdan huzurunu hep anımsarım.
Tüm anılar ve söyleşilere geri dön